Bu haftaki Monday Talk konuğum aynen böyle dedi ve ekledi, “Bu
yüzden politikaya girdim ama olmadı, HDP dışında partiler politikada kadınlarla çalışmak
istemiyor.”
Kendisi sivil toplumda kadın hakları alanında yıllarca
mücadele vermiş liderlerden biri: Çiğdem Aydın. Kadın Adayları Destekleme
Derneği’nin (KA.DER) 2010-2014 başkanı ayrıca Kadıköy Kent Konseyi’nde de
başkanlık yaptı. KA.DER hem kadın adayları politikaya girme yolunda eğiten hem
de siyasi partileri kadın aday gösterme konusunda zorlayan bir sivil toplum
kuruluşu (STK).
Çiğdem Aydın politikaya girme sebebini şöyle açıkladı:
“Sivil toplumun sesi boğulmuş durumda. AKP kendi sivil
toplum kuruluşlarını kuruyor. Bu anlaşılır ve dünyada ilk defa onların yaptığı
bir şey değil. Ancak burada yanlış olan bütün fonları kendi STK’ ları için
kullanmaları, bizi tamamen dışlamaları. Yeni bakanla birlikte pek çok şey
değişti.”
Peki bu dışlama nasıl oluyor, Fatma Şahin’den sonra atanan yeni
bakan Ayşenur İslam’la neler değişti diye detayları sordum kendisine:
“Fatma Şahin bir telefonun ucundaydı. Ya o size arar, ya siz
onu arar mesela derdiniz ki, kadın istihdamının geliştirilmesi için bir
önerimiz var; sizi dinlerdi ve çalışmaya devam ederdiniz. Ayşenur İslam ile 9
ay boyunca temas kuramadık, hiç bir randevuya cevap vermedi. Kadrolarda birlikte
iş yaptığımız insanlar gitti. AKP’nin STK’larına fon aktı. Bunun yanı sıra
toplantılara çağırmadılar. Protokol listelerinden çıkardılar ve davetlerine AKP’nin
STK’ları çağrıldı. Biz arayıp sorunca da davetli değilsiniz dediler.”
Kadın meselesinde donma ve geriye gitme dönemi
Bu gelişmelerle beraber sivil toplum kuruluşlarında artık
etkin iş yapamayacağına, alanın daraldığına kanaat getiren Çiğdem Aydın
politikaya atılmaya karar veriyor:
“Hükümetle o güne kadar zor da olsa beraber yapmayı
başardığımız pek çok meselede kapının kapandığını gördüm ve dedim ki artık STK’larda
iş yapmak çok kısıtlayıcı. Bir de kadın meselesinde donma ve geriye gitme
dönemindeyiz. İleri gidiş hiç yok, kadını aile içinde görme meselesi arttı. Meclisteki
komisyonlarda bunu yapmak daha uygun olabilir diye siyasetin içine girmek
istedim ancak hiç kolay değil.”
Çiğdem Aydın’ın ve onun gibi siyasete girmek isteyen
kadınların karşısına çıkan engeller türlü türlü:
“En büyük zorluk para; başvuru ücretleri yüksek. CHP’de
kontenjana başvuranlardan 7500 lira, ön seçime başvuranlardan da 5000 lira isteniyor
ancak başvuran kadın, engelli ve genç olursa bu miktar 2500 lira. Bu rakamların
en düşüğü bile kadınlar için önemli miktarlar. Parayı bulabilmek için banka
kredisine başvuran kadınlar biliyorum. MHP’de bu rakam sadece 1000 liraydı, en
düşük olan o. Bununla da kalmıyor. Kendinizi tanıtmak için yapacaklarınız var,
web sitesi kurmak, sosyal medya paylaşımları, pankartlar yaptırmak, astırmak,
broşürler, vs. gerek. Bireysel olarak sadece beni al, onu alma dediğiniz bir
süreç. Evet, para en önemli mesele ama bir de ilişkiler meselesi var. Kendinizi
diğerleri arasında en iyisi olduğuna inandırmanız gerekiyor.”
Çiğdem Aydın, CHP’ye kontenjan adayı olmak için başvurdu
zira bu kategori STK veya sendika üyeleri, üniversite çalışanları gibi aday
adayları için. Ancak partide kabul görmedi ve bunun nedenini de şöyle
açıklıyor:
“Anlaşıldı ki CHP kadın hareketinden kimseyle beraber çalışmak
istemiyor. Kotalar aday adaylığı için başvuru yapmayan kişilerle dolduruldu.
Yani biz başvuru yaparak CHP bütçesine katkı sağlamaktan başka bir şey yapmamış
olduk.”
Melda Onur sistemin kurbanı
CHP, bu defa ön seçim uygulamasını denedi ancak bu sistem
kadınların yararına olmadı. Toplumun içinde, çalışmalarıyla örnek olan kadın
milletvekillerinden en tanınan Melda Onur listelerde arka sıralarda kaldı.
“Melda Onur ön seçime girdi. Bu uygulanma kadınlara uygun
değil. İki farklı listeyle ön seçime gitmek sonra da fermuar sistemiyle bu iki
listeyi birleştirmek gerekirdi. Erkekler CHP örgütünde şöyle düşünüyor: ‘Nasılsa
kotaları var, kadın oranı düşük kaldığında genel merkez nasılsa oraya kadınları
yerleştirecek, dolayısıyla seçilmeseler de olur.’ Böyle olunca kadınlar
İstanbul’da listelerde aşağıya düştüler. Hâlbuki bir erkek bir kadın listesi
yapılsaydı Melda Onur üst sıralarda olurdu ama araya erkeklerin rekabeti girdi.
Hala şansı olabilir çünkü İstanbul’un vekil sayısı 88’e çıktı.”
Çiğdem Aydın’ın partilerin aday belirleme sistemlerine
yönelik eleştirileri özetle şöyle:
“Bir işyerine eleman alırken 15 dakika konuşarak alır
mısınız? Çalışmalar aylar önce başlamalı. Kontenjan adaylığına başvuran kişileri
parti kültürü hakkında eğitmek için zaman gerek. Bu her partide sorun ama AKP’de
aday seçme süreçleri bu sefer hiç demokratik değildi. 6330 başvurudan 1600
başvuruya indiler ve hepsini mülakata aldılar, 600 gibi bir rakama indirdiler.
Öte yandan seçme ve seçilme demokratik bir hak, bunu nasıl engelleyebilirsin
ki?”
Baraj kesinlikle kaldırılmalı
“Yüzde 10 barajı asla kabul edilemez. Sadece seçim barajı değil,
artık oyların en fazla oy alana eklenmesi de tam olarak bir oy hırsızlığı.
Yüzde 50 oy olan parti ‘artık oylar’ yüzünden mecliste yüzde 65 milletvekili
sahibi olabiliyor.
“Bu sistemde ötekilerin – kadınlar, engelliler, Ermeniler
vb. – sayısal çoğunluğu olmayan grupların temsil edilmesi mümkün değil.
Ayrımcılığa yol açıyor. Numunelik engelli ya da Ermeni adaylar gösteriliyor.”
Kadın aday oranlarında HDP’den başka örnek yok. HDP’nin
adayları yüzde 50 oranında kadın. Bu oran CHP’de yüzde 19, AKP’de yüzde 18, MHP’de
yüzde 9.
Çiğdem aydın, erkeklerin kadınlarla çalışmak istemediğini, erkeklerin
ortak dili, işleri, rutinleri olduğunu ve kadını aralarında istemediğini
söylüyor.
“Erkek egemen tam da bu demek. Bu odalarından bile belli.
Hele de kendine güvenen, ne dediğini bilen, sağduyunun ve aklın sesini dillendiren
kadınları hiç istemiyorlar. Bunu içerden görmek şaşırtıcı değil ama üzücü.”
Çiğdem Aydın, “odalarından bile belli” deyince erkek milletvekili
odalarında erkek egemenliğini pekiştiren neler var diye sordum:
Duvarda şiltler asılı, erkek sendikacılarla çekilmiş
fotoğraflar. Aile resmi, eşlerle resim filan yok. Hep erkekler birbirlerine
plaket veriyor. Toplumun içinde değiller, ziyaretlerde birbirlerine verdikleri
plaketlerle fotoğrafları var. Odalarda çiçek yok, çiçek sekreterlerin
odalarında.
“Bu seçimde pek çok partinin listesinde siyaseten ölmüş
adamlar var. 70 yaşını aşkın ama yine vekil yapılıyor – danışmanı, koruması,
arabası olacak. Hem vekil emeklisi maaşı olacak hem yine vekil maaşı. Oysa milletvekilliğinin
çılgın bir temposu var. Müthiş enerji istiyor. Burada devletin imkânlarını
kullanma olayı var ve pek çok erkek böyle bir düzenin içinde olmak istiyor. İşi
bizden daha iyi yapacakları için değil ama emirleri altında sekreter, şoför vs.
var. Bundan hoşlanıyorlar.”
HDP kadınlarla beraber çalışıyor
“Çünkü bir demokrasi ve özgürleşme anlayışını yerleştirmeye
çalışıyorlar ve tabi ki bunu kadınsız yapmak mümkün değil.
“Feminizmin doğuşu sırasında kadınlar oy hakkı için çalışma
yürütüyor ve tabi zenci kadınlar da var burada. Beyaz kadınlar zenci kadınlarla
bir araya gelince zenci kadınlar diyor ki bizim erkeklerimiz de fena halde
ezilmekte. Zenci kadınların feminizm içine dâhil olması zaman almıştır.
Kürtlerle Türklerin de beraber çalışması bu duruma benziyor; Kürt erkek de çok
ezilmiş durumda. Sadece Kürt erkeğin durumunu iyileştirmek için çalışsalar
doğru olmaz. Bu yüzden kadın ve erkek beraber mücadele veriyorlar.
“Umarım bundan sonrası için örnek olur diğerlerine. Bunun
yapılabildiğini gösteriyorlar. Eş başkanlık yapıyor ve kadınları ön plana
çıkarıyorlar, kadınların siyaset yapabildiklerini gösteriyorlar. Aslında en
fazla kadın milletvekili AKP’de var ama kürsüyü kullanma durumunda olanlar,
önerge verenler bağımsız kadın vekiller. KA.DER olarak kadın vekillerin
performanslarına da baktık, mecliste gördüğümüz daha az sayıda olan bağımsız
kadın vekil, daha çok sayıda iş çıkarıyor.
“CHP, AKP, MHP kadın meselesine vurgu yaptılar ve daha fazla
yer vereceğiz dediler. Ancak seçilebilir yerlerde değil kadınlar. Bunun
uydurmasyon, göstermelik bir seçim vaadi olduğunu gördük.
“Geçen seçimde Recep Tayyip Erdoğan başbakanken 81 ilden 81
kadın çıkaracağız dedi, olmadı. Bu defa da AKP’nin koyduğu 99 kadın seçilebilir
yerlerde değil, ancak 40-45 kadın meclise girebilir.
CHP için de aynı şey söz
konusu."
Kadınlar örgütlü bir karşı çıkış gösteremedi
“Buna karşı kadınların örgütlü bir karşı çıkış gösterememesi
de ayrıca hayal kırıklığı. Kadınlar kendi adaylarını belirleyebilirdi, şu sırada
olmazsak olmaz pazarlıklarına girebilirlerdi ama yapmadılar.
“Bu problemin kaynağı partilerin kadın kollarının
düzenlenmesinde. Sosyal ve kültürel kol olarak kurulduklarından fazla siyaset
yapmaları beklenemez. Parti için güzel işler yapmaları beklenir. Mesela A
partisinin B ilçesinin kadın kolları başkanı ilçede kaç kreş var bilmez ama kaç
ev dolaşıp broşür dağıtacaksın deseniz size sayısını verir. Ama kadın
politikası yapmayı düşünmez. Dolayısıyla bir aday çıkarmak için örgütlenmek, pazarlık
yapmak gibi bir politika olması gerektiğini fazla düşünmezler.
“Kadın hareketi bu manada daha örgütlü ama oy vermek
bireysel bir şey ve herkesin tuttuğu bir parti var. Kadına yönelik şiddet meselesinde
STK’lar beraber organize olabiliyor ama kadın-siyaset-temsiliyet meselesinde bu
örgütlülük olamıyor. Aslında bu parti kadın kollarında yapılsa daha iyi olur
çünkü o partiye inanan onlar.”
Kadınlar haklarını kullanamaz hale geldiler
“Kadınların yasal kaybı yok ama fiiliyatta kayıpları var. Kürtaj
yasak değil ama doktorlar yapmıyor çünkü kontrol ve baskı altındalar. Nüfus
artsın diye çocuk parası veriliyor ve evlenme yardımı yapılıyor bunlar kadını
istihdamdan koparan şeyler. Yardım almak için işten ayrılmanız gerekiyor. Bir
zihniyet meselesi var. Kadınlar haklarını kullanamaz hale geldiler. Boşanma,
çocuk velayeti var ama kullanamıyor. Sürekli aile aile diye yayın yapılıyor.
Cumhurbaşkanı film setine giriyor ve bir oyuncu hanım hamile, Emine hanım hemen
‘başkan 3 istiyor’ diyor. Bunlar toplumda bir kadın portresi çiziyor ve kadınlar
da öyle bir şey olmamız gerekiyor diye düşünüyorlar. Demokratik ülkelerde
kadınlar hayatın ve kararların içinde ama kadını ne kadar eve kapatırsanız o
kadar ifade özgürlüğü olmayan ve gerici bir alana çekiliyorsunuz demektir.”