Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler bölümünde doktora yapan Arzu Yılmaz, Irak Kürdistanı’nda Kürt
mülteciler konusunda çalışıyor. Doktora tezinin alan araştırması için üç yıl bu
bölgede kalan Yılmaz bu süre içinde Duhok Üniversitesi’nde ders verdi. Çeşitli
kitap ve dergilerde yayınlanan makalelerinin yanında, Kürt sorunu hakkında Radikal
2, diken.com.tr’de kaleme aldığı yazılarına Birikim/Haftalık’ta devam ediyor. Kürt sorunu konusunda ufuk açıcı düşünceleri
var. Bu haftaki söyleşimizde sorunu, öncesi ve sonrasıyla ele
almaya çalıştık.
Yılmaz, Kürtlerin savunma amaçlı savaştığını ve
önceliklerinin IŞİD’e karşı olduğunu, Türkiye’deki savaşın da Türkiye vatandaşlarının
değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savaşı olduğunu ve HDP'nin kazançlı çıktığını söyledi.
Söyleşimiz ana hatlarıyla şöyle:
*** Olağanüstü hal uygulamaları, her gün ölümler, cenazeler,
baskı ortamı… Türkiye 90’lara dönüyor gibi yorumlar var. Ne diyorsunuz?
90’lara dönülüyor yorumlarına yol açan yeniden bir tehdit
algısı ve devletin güvenlikçi politikalara dönüş yapması. Şiddet yeniden bir
baskı aracı olarak ortaya çıktı. Öte yandan 90’lara benzemeyen çok şey var. En
başta, Kürtler o eski Kürtler değil, yani 90’lardaki Kürtlerden bahsetmiyoruz.
90’ları çalışırken şuna dikkat ettim, devlet PKK ya da sivil halk ayrımı
yapmıyor; mesela köylerin boşaltılması sürecinde bir yabancı gazeteci Demirel’e
sivillere yapılan saldırıları soruyor ve Demirel diyor ki o köyden askeri
güçlere karşı mukavemet varsa artık o köy köy olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla uzun
yıllar Türkiye, PKK ve terör dediği mevzuyu sivillerle eş tutup bir ayrıma
gitmeden bir devlet terörü ve şiddetle karşılık verdi. Bugün bir de şu ayrım
var. Bundan birkaç gün önce özellikle KCK tarafından yapılan açıklamalara
dikkat edin, henüz gerilla savaşı başlamadı; 90’larda bir gerilla savaşı vardı.
Özel güvenlikli bölgelerin ilan edilmesine neden olan ya da
sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde çatışmalar, sivil milis güçlerle ve
gençlik örgütleriyle devletin askeri ya da polis güçleri arasında oluyor. Bu
önemli bir ayrıntı çünkü bugün devletin çatıştığı güçler gerçekten sivil
güçler.
*** Doğu ve Güneydoğu’da bir ayaklanma var diyebilir miyiz?
Henüz bir ayaklanma yok çünkü hareket kitleselleşmedi. Daha
çok şehir milis gruplarının küçük çaplı yol kesme, hendek kazma, mukavemet etme
ve bazı alanlara polisleri sokmama gibi eylemleri oluyor. Bu haliyle bile tablo
çok ağır. Bunun bir de kitleselleştiğini ve gerilla savaşının eklendiğini
düşünürsek 90’larla gerçek bir karşılaştırma yapılabilir. Şu anda tarafların
tüm güçlerini kullandıkları bir durum yok.
'Özyönetim sadece ilan ediliyor'
*** Bunun yanı sıra özyönetim ilanları var. Bu kadar
güvenlikçi bir yaklaşım varken bazı bölgelerde özyönetim ilanları nasıl oluyor?
Özyönetim sadece ilan ediliyor, ardından halk meclislerinin
oluştuğu bir yönetim biçimi gelmiyor. Buna bağlı olarak siyasi tutuklamalar ve
özel yönetim bölgelerinin ilan edildiğini görüyoruz. Bu şunu düşündürüyor;
çatışan ya da barışan taraflar birbirini test etme sürecinde. Koparmayacak
kadar sertleşiyorlar ya da geri dönüşü olmayacak bir noktaya gelmeyecek şekilde
birbirinin gücünü test ediyor. Devlet de özel güvenlik bölgesi ilan ediyor ama
sonra kaldırabiliyor.
*** Seçimlere kadar bu gerilim artar mı?
Seçimlere kadar tarafların birbirini sınadığı bir süreçten
geçiyoruz.
*** Durum için 90’lardan daha tehlikeli ifadesini Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten
Kışanak kullanmıştı. 902lardan daha vahim ne olabilir?
Gültan Kışanak’ın tam olarak ne demek istediğini bilemiyorum
ama 90’lardan daha tehlikeli olabilecek şey, evet ordulaşmış bir halk yok ama
çok politize olmuş bir halk var ve kendi siyasi geleceği konusunda tasarrufu
bir başka aktöre bırakmayacak eylem ve söylem imkanlarına sahip bir kitle var.
Kitle psikolojisi her zaman öngörülemez, nereye varacağını kestirmek güç
olabilir. Daha kötü olabilecek şeyi de bu noktada görüyorum. Güvenlik değil
çözüm odaklı çalışan biri olarak görüyorum ki PKK asıl gücünü halk desteğinden
alıyor. PKK’nın bunca yıldır ayakta kalmasının nedeni bir, Kürtlerin
mağduriyetinin haklılığı; iki, bu mağduriyetin giderilmesi konusunda tek
projesi olan aktörün PKK olması. Tabi ki bir ayaklanma olması ihtimali yüksek. Şu
durumda her iki taraf da kontrollü hareket ediyor.
*** Bu tabloda HDP’nin durumunu konuşalım. Çatışmaların HDP’yi
devre dışı bırakmak için çıkarıldığı, hatta AKP’nin 7 Haziran seçiminde HDP’nin
başarısı karşısında intikam almaya giriştiği yönündeki yorumlara ne diyorsunuz?
7 Haziran’da iyi olan şu ki tarihte ilk defa Kürtler kendi
partileriyle TBMM’de bir temsil yeteneğine kavuştular. Kötü tarafıysa şuydu ki yüzde
13’ün yüzde 10’u Kürt oylarıydı. Kürt oylarının HDP’de toplanmasını, ülkenin
zaten psikolojik olarak bölünmüş olan coğrafyasının bir de siyasi olarak bölünmesinin
göstergesi olarak okudum. Türkiyelileşme ve Kürdistanileşmenin paralel dinamik olarak
yükseldiğini gösteriyor ki zaten bu iki proje Kürt siyasi hareket içinde
birbiriyle rekabet halinde olan projeler. Böyle bir ortamda siz eğer HDP’yi
kriminalize etmeye kalkarsanız, siz eğer HDP’li siyasileri tutuklama ya da
parti kapatma gibi bir manevra düşünüyorsanız, seçime kadar ne olur sorusu bu
soruların yanıtlarına bağlı… Eğer bu atmosferde seçimlere gidilir ve sonuçta
istikrarı tesis edecek bir hükümet kurulursa, Kürtler de bu gerilimin içinde
yaşayan insanlar olarak bir çözüm ümidine sarılır ve yaşadığımız sürecin
kitlesel bir ayaklanmaya evrilme ihtimalinin olmayacağını düşünüyorum. Ancak
seçime giderken HDP hükümete alınmaz, seçime giderken HDP kapatılmaya kalkar ve
böyle bir atmosferde Kürtlerde siyasi temsiliyetlerinin önünün kapandığı algısı
pekişirse o zaman bir şeylerin önünü tutmak mümkün olmayabilir.
*** PKK’nın eylemlerinin HDP’ye zararı oluyor mu peki? Bu
konuda PKK’nın AKP ile beraber hareket ettiğini düşünen gözlemciler bile var…
Bir sivil perspektiften baktığınızda, PKK ve TSK’nın birbiriyle
savaşan silahlı güçler olarak bazen aynı yöntemlere başvurduğunu görürsünüz –
mesela köy boşaltmalarda… Benim gözlediğim bu işten HDP’nin kazançlı çıktığı
çünkü “ama, fakat, lakinsiz” net bir pozisyon aldı ve bu pozisyonu kamuoyu
tarafından ikna edici bulundu. Bunu KCK’nin de desteklemediğini düşünmüyorum. Kürtler,
Kürt sorununun çözümü için Ankara’da kendilerine bir türlü muhatap bulamadılar.
2000’lerden sonra askeri vesayetin kalkması ile en son AKP bir muhatap olarak sorunu
çözmek üzere ortaya çıktı. Kürtler de soruna bir siyasi çözüm için muhatap
bulmanın sevincini yaşamıştı. Ancak bu muhatabın yarattığı hayal kırıklığı
noktasında Kürtler kendileri muhatap yarattılar, bu da HDP. HDP, Abdullah Öcalan’ın
projesidir. HDP’nin yıpratıldığına yönelik yorumlara katılmıyorum. Kürtler,
Kürt sorununa bir siyasi çözüm istiyor ancak bunu gerçekleştirecek bir muhatap karşılarına
gelmedi. BU AKP olabilirdi ama olmadı.
'Ankara’da aranan ve bir türlü bulunamayan muhatap HDP'
*** AKP ile ilgili umutların bittiği nokta Kobani mi?
Kobani’den önce Erbil ve Şengal’i de -- Türkiye’nin buraya
saldırılarda takındığı tavır -- buna katmak gerekir diye düşünüyorum çünkü çözüm
sürecinin Kürtlerle barışı sadece PKK ya da Türkiye Kürdistanı’nda yaşayan Kürtlerle
barış üzerinden tasavvur edilmemişti, Türklerle Kürtlerin ittifakıydı ve
sınırın ötesindeki Kürtler de buna dahildi. Ağustos 2014 itibariyle IŞİD’in
Kürdistan coğrafyasında başlattığı saldırıları bitişin sembolik miadı olarak
tarif edebiliriz. Kürtler artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik ettiği siyasi
iradeyle barış olmayacağına kanaat getirmiş durumda ve fakat hala barış isteyen
Kürt siyasi aktörler var. Bunu kiminle yapacaklar? HDP’nin pozisyonu işte o;
Ankara’da aranan ve bir türlü bulunamayan muhatap. HDP, Kürt sorununun
çözümünde yıllardır Ankara’da aranan ama bulunamayan muhataplık rolünü
oynayabilecek bir konuma gelecek ve Kürt sorununu çözecek gerçek aktöre dönüşme
potansiyelini, taşıyan en önemli aktör. HDP’yi yıpratmak KCK’nin işine gelmez.
*** 1 Kasım’da yapılacak seçimde HDP’nin oyları artar mı
peki?
Şundan emin konuşabilirim; bugün HDP’nin arkasında toplanan
7 Haziran’daki Kürt seçmenin bugün seçime giderken kayacağı bir zemin yok.
*** Türkiye’de Kürtlerin öz yönetim ilanlarından bahsettik
ama sizin bir de makalelerinizde
anlattığınız bir başka durum var: Kürtlerin Kürdistan’ın
yönetiminde ortak olmak istemesi. Bunu açar mısınız?
Evet, PKK da Kürdistan’ın yönetiminde yer almak istiyor.
*** Kürdistan neresi?
Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölge.
*** Bu Türkiye’de Kürtlerin Türkiye’den ayrılmayı istemesi,
Türkiye’yi bölmesi olarak algılanıyor. Öyle mi peki?
Kürtlerin Kürdistan’ın yönetiminde ortak olmak istemesi,
Kürtlerin Türkiye’den ayrılmak istemesi olarak algılanıyor ama mevzu böyle
siyah, beyaz değil. Kürtlerin Kürdistan’ın yönetiminde ortak olması ya da
Türkiye’de anayasal haklarının tanınması şartıyla Kürt olarak yaşamak istemek
durumu Türkiye’den ayrılmak anlamına gelmiyor. Bunu böyle zannetmek o kadar
büyük bir yanılgı ki… Türkiye’nin dayattığı bir şey var ve sanırım asıl sorun
burada: Ben senin ağabeyinim, ben Osmanlıyım, ve kardeş muhabbeti… Kürtler
artık eşitlikçi bir ittifak kurmak istiyorlar. Bu Türkiye ile gayet iyi
ilişkiler içinde olan ve bunu devam ettirmek isteyen Kuzey Irak Bölgesel
Yönetimi için de geçerli. Kürtler, Kürdistan’ın yönetimini ele geçirmek değil yönetimde
ortak olmak istiyorlar.
Bu bağlamda silahsızlanma konusunda da bir şey söylemek
isterim. PKK’nın silahları bırakması konusundaki çağrılar çok değerli ve
karşılık bulacağını da düşünüyorum; aslında PKK’nın da açıkladığı strateji bu.
Ancak şu bir gerçek ve en son IŞİD saldırılarıyla da çok taze bir hafıza:
Kürtler kendi canlarının korunmasını bundan sonra peşmergesi, gerillası
dışındakilere ihale edecek bir güveni başka hiçbir silahlı güce duymuyor.
Bundan dolayı onları suçlayabilir misiniz?
'Rojava’nın toplumsal olarak çoktan satın alındı'
*** Kürtlerin talepleri konusunda çıta yıllar içinde
yükseldi. Bu nasıl oldu?
AKP’den şu serzenişi çok duyuyoruz: Biz çok şey yaptık ama
hiçbir şey yapmamışız gibi davranılıyor. Mevzu şu: Türkiye, Kürtlerin
beklentilerinin arkasından gidiyor. 90’larda mesele sadece bireysel hakların
tanınması ile hallolacakken, Türkiye o bireysel haklar düzeyinde itirazlar
yükseltiyordu. 2000’lerde Türkiye AB ile uyum süreci içinde bireysel hakları
tanıma noktasına geldi ve fakat artık Kürt hareketi kolektif haklardan bahseder
hale gelmişti. 2010’da Türkiye artık kolektif hakları hazmedebilir duruma geldi
ancak Kürtlerin talepleri çoktan statü tanınmasına evrilmişti. Bu hikâyeyi bazı
çevreler şöyle algılıyor: Kürtlere bugün bunu verirsin yarın öbürünü ister.
Ancak sosyal-siyasal mevzuları tek bir dinamizm üzerinden algılamak mümkün
değil. Bu mevzu Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelerle beraber evrildi. Kaldı ki
nüfusu 25 milyonun üzerindeki bir kitle mekanik çalışmaz. Türkiye’de siyasi
aktörler mevzuyu Türkiye merkezli okumakla sınırlı kalıyor. Ancak Kürtler
sadece Türkiye’de yaşamıyorlar; Kürtler Ortadoğu halkı ve örgütlü; siyasal gücü
var, silahlı gücü var, diasporası var, diplomasisi var… Bu kadar dinamik ve
çeşitli bir topluluğun siyasal ve sosyal beklentilerini demokrasi standartları
gereğince karşılayamadığınız sürece “ya biz tam da bireysel hakları kabul
etmiştik” derken “too late too little” kalmış olursunuz.
*** Türkiye bir zamanlar Kuzey Irak’ta Kürt varlığını
tanımakta zorlandı ancak daha sonra Kuzey
Irak yönetimi Türkiye’nin bölgede en
iyi ilişki kurduğu yer oldu. Şimdi Türkiye Suriye Kurdistanı’nı tehdit olarak
görüyor ama geçmişte olanlara bakarak Türkiye bir gün Rojava ya da Suriye
Kürdistanı’nı tanıyabilir mi?
Rojava’nın toplumsal olarak çoktan satın alındığını
düşünüyorum. Kabullenmeyi bırakın, sempati olduğunu da göz önünde tutmak lazım.
Bunu kabullenmeyen, bir hükümet var. Hükümet dışında Rojava konusunda karşı bir
tartışma yürüten çok az. Devletin ret ısrarını ben sadece gündelik iç
politikaya dönük manevra alanı olarak kullanıldığını düşünüyorum. Devlet
Suriye’deki Kürtler bizim için tehdittir diyor. Pardon, Irak Kürdistanı’ndaki
Kürtler neden tehdit değil? Devlet diyor ki Suriye Kürtleri PKK etkisi altında.
İyi ama sen PKK ile barış süreci götürüyordun. Çözüm sürecinin özü de buydu,
yani Türkiye etkinlik alanını genişletecekti. Bunun sürdürülebilir bir politika
olmadığı Türk Dışişlerinin tanımladığı şekilde Kuzey Irak tecrübesinden biliyor
olmaları gerekir. Fakat bugün Rojava üzerinden kopan kıyameti, orta ya da uzun
vadeli bir dış politika stratejisinden çok iç politikaya yönelik kısa vadede
getirisi olacak taktik hamleler olarak okuyorum.
'Kürtler için bir numaralı alarm durumu IŞİD'
*** Kürtlerin hep saldırı değil savunma amaçlı
savaştığını söylüyorsunuz. Kürtlerin bu günlerde savaşı neye, kime karşı?
Kürtler savaşçı millet olarak biliniyor ama Kürdistan
dışında yani doğal yaşam alanı dışında hiçbir yerde savaşmadılar. Bu önemli
çünkü Kürtler için savaş bir saldırı değil hayat tehlikedeyken yapılan bir
savunma. Kürtler arasında YPG-IŞİD mücadelesi hangi yönde ilerleyecek diye bir tartışma oldu ve Kürtler Rakka’ya gitmeyiz, ne işimiz var dediler. Kürtlerin yaşadıkları
toprakla ilişkisi çok güçlü. Söylemek istediğim Türkiye’ye karşı savaş olarak
algılanan bu durumun aslında Kürtlerin kendilerini savunma reflekslerinin haklı
bir sonucu.
*** Kime karşı savunma?
Kürtler için bir numaralı alarm durumu IŞİD. Ceylanpınar’da
polis katliamlarının olması dikkatimi çekti çünkü Ceylanpınar IŞİD kamplarının
olduğu, IŞİD’ın en güçlü olduğu yer olarak işaret ediliyor. Bu düşmanı besleyen
kanallardan biri de Türkiye olarak görülüyor. Türkiye ise Kürtlerin IŞİD’e
karşı mücadelesini destekleyecekken, tutmuş Kandil’i bombalıyor.
*** Türkiye kime karşı savaşıyor?
Bu Erdoğan’ın savaşı, ona sormak lazım. Bu Türkiye vatandaşlarının
savaşı değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savaşı.
*** Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçen bu toplum ama…
Toplumun tepkileri yavaş yavaş gelişiyor. 17-25 Aralık sürecinin
arkasından yerel seçim sonuçlarında AKP’ye verilen desteği görünce çok
şaşırmıştım. Akademisyenler ve gazeteciler olarak mevzuları çok yakından takip
ettiğimiz için fikir, tepki ve eylemlerimiz çok çabuk gelişiyor. Ancak toplumda
bu böyle olmuyor, olanların algılanması için daha fazla zaman geçiyor. 2014
yerel seçimlerinde olmayan tepki 2015 genel seçimlerinde ortaya çıktı. Onun
üzerine yaşananların sonucu da daha sonra ortaya çıkacaktır.
Söyleşimizin İngilizcesi burada