5 Mart 2016 Cumartesi

‘Artvin halkı madenciliğe karşı çünkü hayatı tehdit altında’


Artvin Cerattepe'de bölge halkının karşı çıktığı maden projesini ve buna ilişkin olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeyi Yeşil Artvin Derneği gönüllü bilimsel danışmanı ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği öğretim üyesi Oğuz Kurdoğlu ile konuştuk.

Kurdoğlu, maden alanında yapılan sondajlardan sonra dahi Cerattepe halkının içtiği suyun tadının değiştiğini söyledi ve “Bir de madencilik başladıktan sonra neler olabileceğini hayal edebiliyor musunuz?” diye sordu.

Cerattepe halkı 250 gün boyunca süren protesto ile biyolojik çeşitlilik açısından en zengin bölgelerinden olan Artvin’de planlanan maden çıkarma projesine karşı çıktı. Protestoların gittikçe büyümesi üzerine Başbakan Davutoğlu derneğin temsilcileri ile Ankara’da bir araya geldi ve madencilik işlemlerinin hukuki süreç tamamlanana dek durması talimatını verdi.

24 Şubat tarihindeki bu görüşmeye katılan Kurdoğlu ile söyleşimizden satır başları şöyle:

“Ülke gündeminin içte ve dışta bu kadar yoğun olduğu bir dönemde başbakanın 2 saat boyunca bizi dinleyip notlar almış olması belki de Türkiye’de bir ilktir. Yeşil Artvin Derneği’nin, Artvin’i ortak çıkarlar paydasında son derece iyi temsil ettiğini de söylemem gerekir. Yeşil Artvin Derneği yerel, naif, her siyasal ve sosyal katmanı kapsayan gönüllü bir topluluk. Ayrıca protestolarda Türk bayrağından başka hiçbir bayrak ve rengin bulunmadığını da söylemeliyim. Protestoların Türkiye’nin uygun olan yerlerinde maden projesine karşı olmadığını ve Artvin’deki projeye karşı olduğunu da söylemem gerekir.


“Maden şirketinin kendi Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna göre Cerattepe’de madencilik işi nedeniyle 50 binden fazla ağaç kesilecek. Bu rakam bizden değil şirketten geliyor. Başbakanın verdiği 3500’den fazla ağaç kesilmeyecek sözü nereden geliyor bilmiyoruz.

“Kesilecek ağaç sayısı azaltılsa bile bu kabul edilebilir değil. Bölge ormanlık bir bölge ve ormanların kendi ekosistemleri var. Eğer bir ormanda ağaçları keserseniz, ekosistemle oynamış olursunuz. Bu kesilen ağaçları, ağaçlandırma ile yerine koyma imkânınız yoktur. 1000 yıllık tek bir ağaçtan elde edeceğiniz bilgiler, hektarlar boyu ağaçlandırmadan çok daha değerlidir. Keşke Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun ormancılıkla ilgili bir eğitimi olsaydı, belki o zaman kendisiyle tartışma imkânımız olurdu ama maalesef kendisi inşaat mühendisi.

“Bölgede doğal yaşlı ormanlar var. Bu ormanların olması orada ağaçkakandan karacaya pek çok türe ev sahipliği yapıyor. İnsanlar dışındaki canlılar için de özel bir mekân. 68 kuş türünün kaydı yapılmıştır. Görsel koruma alanıdır. Kente bir manzara bütünlüğü sağlıyor ve koruma altında bir alan ilan edilebilir.  Ormanların estetik kalitesi yüksek. Ormanların ekosistem hizmetleri çok. Bunlardan somut olanlar odun, kestane gibi ürünler elde etmemiz. Bir de insanların ruh ve beden sağlığına katkısı var.

En büyük tehdit heyelan

“Cerattepe deyince çanak gibi bir yerleşim yerinin tepesinden bahsediyoruz. Burada en büyük tehdit heyelan. Bölgede sık sık heyelan olmakta. Halkın yaşadığı çanak benzeri yerleşim yerinin tepesinde maden işi yapılırsa halk heyelan tehdidi ile karşı karşıya kalacak. Bu bölge halkı için büyük bir risktir. Artvin halkı madenciliğe karşı çünkü hayatı tehdit altında.

“Yakınımızdaki Murgul’da yapılan bakır madenciliği sonucu yaşamın orada ne hale geldiğini biliyoruz. Burada gerçekten ‘kamuoyu çıkarı’ kavramını sorgulamalıyız. Murgul’da bir ekosistemi kaybettik. Balıkçılık bitti. İçme suyu kaynakları bitti. Peki, madencilikten kazanılan para ne kadar? Bu para kaybedilen ekosistemi yerine koyabilir mi? Burada kamuoyu çıkarı nedir?

“Türkiye’de ÇED raporları güvenilir değil çünkü projesi olan firmalar ÇED raporunu kendileri ücretle hazırlatıyor. Oysa ÇED raporunun bağımsız uzmanlarca yapılması gerek. Şimdiye kadar hazırlanan ve hükümete sunulan yaklaşık 52 bin ÇED raporundan sadece 33 tanesinin tarafından onaylanmamış olması, bu raporların sağlıksız olduğunu bir göstergesi.

“Halkın protestoları sırasında çok sayıda polis geldi. Artvinli TOMA’yı ilk defa gördü. Artvin, Türkiye’nin en güvenli ilidir. İnsanlar gazı, sis bombası sandı önce. Biber gazına da acı biber diyorlar zaten. Bir de plastik mermi kullanıldı. İnsanların feleği şaştı. Isınmak için ateş yakılınca barikat olarak yazıldı bazı gazetelerde. Oysa Artvinliler ısınmak için ateş yaktı. Orada halk ısınmak için üstüne bir de horon teper o kadar. Bir manipülasyona asla izin vermezler. Artvin halkı başbakanın yumuşaklığını protestolarda görmedi.”


Söyleşimizin İngilizcesi burada

1 Mart 2016 Salı

'Türkiye kendi sınırında kendi Gazze'sini yaratıyor'


Eski Irak ve Birleşik Krallık Büyükelçisi Ünal Çeviköz, Türkiye'nin Kürt sorununu çözememesi ve etnik kutuplaşmayı beslemeye devam etmesi durumunda, kendi sınırında bir Gazze yaratabileceğini söyledi.

Kadir Has Üniversitesi Yönetim Kurulu üyesi olan ve Radikal internet ortamında köşe yazıları yazan Çeviköz’le söyleşimizde öne çıkanlar özetle şöyle:

“Türkiye için önerim bir süre dış konularla ilgilenmeyi bırakması ve içeriye kendi zorluklarını çözmeye bakması ve Kürt sorununu çözmek için barış sürecini yeniden tesis etmesi; sonra, içerde istikrar ve güvenliği sağladıktan sonra, potansiyelini bölgedeki diğer ülkelere ilham kaynağı olmak için kullanması. Bu şekilde bölgesel sorunların çözümüne katkıda bulunabilmek için daha kendine güvenli olabilir.

“Soğuk Savaş sırasında bir tarafta NATO, diğer tarafta Varşova Paktı vardı. Soğuk Savaş yılları boyunca Almanya, Varşova Paktı ülkelerine karşı duran bir cephe ülkesiydi. Kuzeyde Norveç, güneyde ise Türkiye vardı. Almanya, Soğuk Savaş sırasında Ostpolitik denen zekice bir politika izledi. Doğu Almanya, Varşova Paktı’nın bir parçasıydı. Almanya Şansölyesi Willy Brandt’ın liderliğinde Doğu Almanya ile barışçı ve yapıcı ilişkiler başladı, iki kamp arasında tansiyonu azaltmak için diyalog gelişti.


“Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı parçalanmaya başladığında Doğu ve Batı Almanya arasında da birleşme süreci gördük. Bugün olansa şu: Avrupa’nın doğusu, batısı ve merkezinde barış var. Karşı karşıya gelmeler sadece eski Sovyet Birliği sınırlarında oluyor. Yeni çatışma alanı ise Akdeniz’in doğusuna, özellikle de Suriye’ye kaydı. Rusya ve yanında Baas rejimi ile İran, karşısında da Batı ve NATO ile müttefik olan Türkiye var. Bu yeni karşılaşma alanında Türkiye odak noktası. Eğer yeni bir Soğuk Savaş’tan söz ediyorsak, Türkiye de cephe ülkesi. Bu da tehlikeli bir gelişme.

“Eğer Türkiye, kendi Kürtleriyle problem yaşamasaydı, eğer Türkiye dışında yaşayan Kürtlere içerideki Kürtler aracılığı ile el uzatsaydı, bu, Soğuk Savaş sırasında Almanya’da görülen Ostpolitik’in yeniden tanımlandığı bir durum olarak ortaya çıkabilirdi. Kürtlerle barış yapmak için Türk tipi bir Ostpolitik gerekiyor.

Türkiye dış politikada bir hatadan diğerine gidiyor

“Stratejik derinlik konseptinin uygulanmasına karşı ciddi şekilde eleştiri var, ve eğer bu son 6-7 yıldaki Türk dış politikasının ana teorik arka planıysa, eleştirilerin kesinlikle haklı yanı var. 2002-2009 arasında Türkiye pozitif bir politika izledi ve örnek bir bölgesel aktördü. Tarafsız bir arabulucu olarak Suriyeli ve İsraillileri yakınlaşma görüşmeleri için bir araya getirmeyi başarmıştı. İsrail ve Filistinliler arasındaki görüşmeler için de yardımcıydı. Ancak dönüm noktası 2009 yılı başındaki Davos hadisesi oldu ve ardından Mavi Marmara olayı geldi. Bu olaylarla beraber Türkiye tarafsızlığını yitirdi çünkü daha önce hiç yapmadığı bir şekilde İsrail’e karşı zıtlık yarattı. Bundan sonra Türkiye engelli olmaya ve avantajlarını kaybetmeye başladı. Artık taraflı olarak algılanmaya başladı. Ve Türkiye bu algıyı değiştirmeye de yardımcı olmadı.

“Bugünse Türkiye dış politikada bir hatadan diğerine gidiyor. Suriye politikasındaki hatalarının yanında bir de dünyaya Sünni oluşumların yanında taraf oluyor izlenimini veriyor. Yakın zamanda İran dışişleri bakanı açıkça Türkiye’nin Suudi Arabistan’la yanyana olmasından mutsuz olduğunu söyledi. Eğer bölgede Şii ve Sünniler arasında bir fay hattı oluşuyorsa Türkiye bunun bir parçası olmamalı. Türkiye bu fay hatlarının ve bölen duvarların dışına çıkmalı. Korkarım, Türkiye’nin son yıllarda izlediği dış politika bu konsepte tamamen karşı.”


Söyleşimizin İngilizcesi burada.